Her gün bir şeyleri bırakıyoruz ardımızda, üzülüyoruz bir kısmında… Bazıları etkilemiyor bile. Çünkü her gün güneş yeniden doğuyor. Ardımızda bıraktığımız ilişkiler umurunda bile değil Güneş’in…
Biz gidiyoruz kendi yolumuza, onlarda… Kimse durmuyor beklemiyor birbirini.
Neden bekleyelim ki. Kim ya da ne var beklememizi gerektiren.
Bir düşünsenize, gerçekten hak ediyorlar mı sonsuza kadar onları beklememizi?
Ya mutlu son? Gerçekten var mı öyle bir şey?
21. yüzyılın modern aşıkları için mutlu son diye bir şey kalmadı artık. Hayat herkesi bambaşka yerlere savurdu. Hepimiz başka hayatlarda debeleniyoruz. Kendi hayatlarımızın başka hayatların gelgitlerini yaşıyoruz.
İlişkiler artık “Leyla ile Mecnun” olmaktan o kadar uzak ki… Yapamadığımız zaman vazgeçiyoruz. Uğraşmıyoruz. Çünkü çaba göstermek beyhude geliyor. Bazen ağlamıyoruz bile ilişkimiz bitince. Oturup sabahlara kadar ağlamamız mı gerekiyordu? Ya da ağlayamıyorsak sorun bizde mi? Suçlu taraf biz miyiz gidenin uzaklaşmasına izin verdiğimiz için?
Üzülmeyin! Sizin hiç bir suçunuz yok Dostlar! “Giden gitti gittiği gün sizi kaybetti.” O gitmek zorundaydı, siz ise izin vermeliydiniz ona. Durdurmak isteseydiniz durdururdunuz “Gitme!” derdiniz. Demediniz. Gitmek onların tercihiydi durdurmak ise sizin. Yapmadınız, istemediniz şartlar el vermedi belki de. Kimse sizi, bizi suçlayamaz durdurmadıklarımızdan dolayı. “Neden durdurmadın?” diye mi soracak sanki.
Her gecenin bir sabahı var.
Sabah olacak yarın, güneş doğacak.
İşe gidiceksiniz yada okula…
Oyalanacaksın.
Unutacaksın.
Ve akşam olacak.
Evler dolmaya başlayacak.
Sonra gece…
İşte o zaman her şey kötü bir hal alacak. Hatırlayacaksın…
Ağlayacaksın belki. Biraz kendini suçlayacaksın biraz onu.
Yaşayamadıklarına üzüleceksin. Hepsi bu.
Ama geçicek. Geçiyor. Ve geçmeli.
Hayatın bir yerine takılarak yaşanmıyor. Geçmiyor zaman. Hep bir eksik kalıyor.
Unutma. Bir şeyler olmadan da yaşarsın. Sana ihtiyacı olan insanlar var bu hayatta.
Git. Uzaklaş. Yapmadığın şeyler için pişman olma. Yapmak istesen yapardın.
Modern yüzyılın eski kafalı aşıkları! Mutlu sondan umudunuzu kesin. Çünkü çabuk tüketme sevdamızla mutlu sonları tükettik. İlişki dediğimiz şeyler basit “Çıkma teklifleri” oldu. Haftalık eğlenceler oldu. Kalbimizi bile heyecanlandırmayan el ele tutuşmalarla harcadık günleri. Bizlere tek kattıkları anılar oldu. Tecrübeler… Peki ya eskiden? Bizim övündüğümüz bu tecrübeler ilişki ömürlerini “Mutlu son”u yakalama şansımızı azaltmadı mı sizce de? Eskiden insanlar hiçbir ilişki tecrübesi olmadan yarım asırlık hayat paylaşıyorlardı. Ama biz şimdi 1 yıl paylaşırken binbir çeşit zorluk atlatıyoruz.
Mutlu bir son hayal oldu. Ender bulunur rastlanır oldu. Modern zaman masalları yazıyorum bende mesela. Cinderella beyaz atlı prensiyle istediği ayakkabıyı almadığı için ayrılıp kendini ayakkabı alışverişine veriyor. Uyuyan güzel onu öperek uyandıran prense bu kadar hızlı davranarak daha tanımadan onu öptüğü için terk ediyor.
Mutlu sonlarımız hayallerde kaldı…
Hepimiz bir umutla “Doğru adam/kadını” bekliyoruz. Yaşam gücümüzü mutlu sonların umudundan alıyoruz.
Peki ya karşılaştığımız zaman bizim için doğru olanın “O” olduğunu nereden bileceğiz? İşte o tam bir muamma…